Halofilik ve halotoleran funguslar uzun süreler boyunca sadece yüksek tuz ya da şeker konsantrasyonu ile korunan gıdaların kontaminantları olarak kabul edilmiştir. İlk olarak 2000 yılında, Slovenya’daki insan yapımı solar tuzlalarda bulunduklarında hipersalin ortamların halofilik ve halotoleran funguslara ev sahipliği yaptığı bildirilmiştir. Bu fungus grubu, sonraki yıllarda yapılan çalışmalarla Dünya çapında farklı tuzla ve tuz göllerinden izole edilerek tanılanmışlardır. Özellikle çok havuzlu solar tuzlalarda yaşayan mikobiyota, yeni ve ender fungus türleri içermekte olup ılımlı ve aşırı halofilik ve halotoleran funguslardan oluşur.
Bu funguslar birçok özel adaptasyon mekanizması ile evrimleşerek; yüksek tuzluluk, sıcaklık, pH ve ultraviyole radyasyon ile ortaya çıkan poliekstrem koşullarda hayatta kalmayı başarmışlardır. Bu koşullarda başarılı olmaları nedeniyle tuza adapte olmuş funguslar, çeşitli endüstriyel ve çevresel uygulamalarda başarılı bir şekilde kullanılabilecek potansiyel genetik kaynaklardır. Biyoteknolojik proseslerde kullanımları, onların izolasyonları, kültüre edilmeleri ve metabolitlerinin açığa çıkarılmasıyla artmaktadır. Halofiller ve metabolitleri; sağlık, gıda, tarım, biyoyakıt endüstrilerinin yanı sıra biyoremediasyon, atık su arıtımı ve genetik mühendisliği gibi alanlarda eşsiz fırsatlar sunmaktadır. Bu bölümde, halotoleran/halofilik mikrofungusların yaşam alanları tanıtılmış, hipersalin ekstrem çevrelerden izolasyonlarına ilişkin yöntemler sunulmuş ve biyoteknolojik kullanım olanakları tartışılmıştır.